'Kırktılar beni
Anadan üryan
Kırkımda yundum yıkandım
Sandım ki sular derman
Makasını vurmadan zaman
Ben beni bulamadım'
Diyeceksiniz ki nereden çıktı bu şiir ( şiir değil diyenler, şiir ama iyi değil diyenler sizi de seviyorum) ve bu görünme, duyulma derdi. Üstelik memlekette bin tane derdimiz varken.
Ben bu yaz yangınlarla yüreğim yanmış orada burada çöp toplarken bir şey yapmalı diye diye aylar geçirdim. Sonra da fark ettim ki aslında kişisel olan politiktir ( bu benim lafım değil valla) ve de böyle çivisi çıkmış bir dünyada sanattan, aşktan dem vurabilmek aslında fazlasıyla politiktir. Ve neticede benim elimde paylaşabileceğim hediye de budur.
Şiir nereden çıktı peki...
Şiir, uzun zamandır ara verdiğim ama eksikliğinden kavrulduğum Sanalyazıevi'nin atölyelerinden birinde, pek sevgili Melike'nin verdiği 6 dakikalık doğaçlama yazı çalışmasının çıkış kelimesi olan 'çakıldak'tan çıktı, öyle dakikalar içinde, bir nefeste.( Kelimenin anlamını bilmeyenler google'layabilir) Bu atölyeler insanın duvarlarını yıkıp, kapılarını, pencerelerini sonuna kadar açıp, kendisinin bile fark etmediklerini gün yüzüne çıkarmakla ilgili. Yoksa ben hayatta bu kelimeleri bir araya getirip de böyle halk şiiri gibi bir metin yazamazdım. Aslında düz yazı, öykü yazma üzerine olsa da çoğu atölye, ben hep şiir yazıyorum. Çünkü cümleleri devirmeden duramıyorum, yazıevindekiler iyi bilir:) Ne yazsam şiir gibi, en iyi ihtimalle şiirsel metin oluyor. Belki de nörolojik bir sorundur benimki, kim bilir. Neyse ne, ama yıllardır yazar dururum, bir iki kişiye gösteririm sadece, galiba artık paylaşma zamanı. (Entelektüellerimiz, edebiyatçılarımız kızabilir, olsun ben onları da seviyorum.) -Biz burada yüksek sanat peşinde değiliz Sinyor, meselemiz varoluşsal. Başka türlü olamadığımız, nefes alamadığımız için yazıyor, çiziyoruz- Beni şu fotoda içinde mutlulukla dikildiğim atölyeme koysalar, sağlığım yerinde olsa, su ve yemek verseler yaşar giderim. Giderim de bir de paylaşmak meselesi var ki tamamlanmak için olmazsa olmaz.
Şu da var tabii, modern hayatın bizi attığı kalabalık yalnızlıklar pandemi ile beraber yalnız yalnızlıklara dönüştü. Halbuki bizim hikayelerimizi paylaşmaya, görmeye, duymaya, dinlemeye, anlamaya ihtiyacımız var. Sadece ihtiyaç da değil, insan olamıyoruz ki başka türlü. Ekranlarımızın başında, hikaye peşindeyiz. Sonunda birer hikayeye dönüştük belki de. Zaten hayat dediğin de yalnız hikayelerimizin toplamı değil mi.
Hülasa efendim, yazmazsam delirecektim demiş ya Sait Faik, doğrudur. Delirmemek için böyle delirmiş bir dünyada ben de yazıp, çizip paylaşacağım. Eh, sonunda ben de bir hikaye oldum...
Yorumlar
Yorum Gönder